DAVA VE İCRA TAKİBİNE DEĞMEYECEK KÜÇÜK ALACAKLAR HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME

Tarih.13.11.2014
1-DAVA VE İCRA TAKİBİNE DEĞMEYECEK KÜÇÜK ALACAKLAR
1-1-Şüpheli Ticari Alacak Uygulaması Çerçevesinde Değerlendirilmesi:
Söz konusu alacak tutarı karşılık ayrılmak suretiyle gider yazılarak bilançoda takip edilmesi yönünde uygulamaya yön verilmek istenmesi halinde; VUK’nun 323.maddesine göre alacağın şüpheli alacak olarak değerlendirilmesini gerektirir.
Bilindiği üzere, Vergi Usul Kanunu’nun 323/2.maddesinde; “Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılır” hükmü yer almaktadır.
Yukarıdaki hükümden anlaşılacağı üzere; küçük alacakların şüpheli alacak sayılması için 2 şartın gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlardan ilki alacağın, dava veya icra takiplerine ilişkin katlanılacak masraflarından küçük olması, diğeri ise; protesto veya yazı ile 2 defa istenmiş olmasıdır.
Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların iadeli taahhütlü posta ile gerçekleştirilmesi gerektiğine ilişkin Danıştay (Danıştay 4.Daire-25.12.1984-E1982/4982-K1984/4669, Danıştay 13.Daire 24.01.1978-E1976/3483-K1978-139) kararları bulunmaktadır.
Söz konusu kararlarda alacakların birden fazla istenilmiş sayılabilmesi ve dolayısıyla bu alacaklara karşılık ayrılabilmesi için, alacak talebinin iadeli taahhütlü posta yoluyla gönderilmiş yazıyla yapılması gerektiği ifade edilmektedir.
1-2-Değersiz Alacak Uygulaması Çerçevesinde Değerlendirilmesi:
Şirketçe tahsil edilmeyen/edilemeyecek alacak tutarları için düzenlenen faturaya ilişkin cari hesap bakiyesinin yasal kayıtlardan çıkarılması söz konusu alacağın değersiz alacak olarak değerlendirilmesini gerektirmektedir.
Değersiz alacak uygulamasının düzenlendiği VUK’un 322.maddesinde, alacağın değersiz alacak olarak şirket yasal kayıtlarından çıkarılmasına ilişkin olarak;
“Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmıyan alacaklar değersiz alacaktır.
Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler. “
hükmü yer almaktadır.
Söz konusu hükümden de anlaşılacağı üzere, bir alacağın değersiz alacak olarak nitelendirilmesi için kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline imkan bulunmaması gerekmektedir.
Bir mükellef tarafından “takibe konu bir alacağın yapılacak takip masraflarından düşük olması durumunda, söz konusu alacağın değersiz alacak olarak değerlendirilmesine ilişkin talep yazısına” Gelir İdaresi Başkanlığı’nca verilen 02.11.2009 tarih ve B.07.1.GİB.0.01.29/2978-322-68-102537 no.lu cevap yazısı aşağıdaki gibidir;
“İlgide kayıtlı dilekçenizin incelenmesinden, değersiz alacak uygulamasında kullanılan kanaat verici vesikaların güncelleştirilmesine yönelik olarak zamanaşımına uğrayan alacakların ayrıca mahkeme kararı aranmaksızın değersiz alacak sayılması ve borç ödemeden aciz vesikalarının, derkenar gibi yetkili makam beyanlarının, belirli tutardaki alacakların takibini yapan avukatların tahsiline imkan bulunmadığı yolundaki imzalı beyanlarının değersiz alacak uygulamasında kanaat verici vesika olarak değerlendirilmesi ile belirli miktarı aşmayan alacakların herhangi bir belge aranmaksızın değersiz alacak olarak kabul edilmesi yönünde Başkanlığımızca düzenleme yapılmasının istenildiği anlaşılmıştır.
Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesi uyarınca; kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacak olarak nitelendirilmiştir. Görüldüğü gibi değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline artık imkan kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacaktır. Kanuni düzenlemeye göre alacağın tahsil imkanının kalmadığının, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir. Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hakim tarafından hükmedilmiş olması; kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkansız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgeler anlaşılmalıdır. Alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olur. Böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsikini öngörmüştür.
Vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara örnek olarak aşağıdaki belgeler sayılabilir.
- Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya Medeni Kanunun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçıların da mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,
- Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,
- Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,
- Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,
- Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,
- Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,
- Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)
- Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.
Bu bağlamda mükellef şirket avukatının alacağın takibi için yapılan işlemlerin akamete uğradığı (sonuçsuz kaldığı) yolundaki görüşü ile somut olayda olduğu gibi icra müdürlüğünden alacaklının talebiyle alınan ve o güne dek herhangi bir tahsilat yapılmadığına dair derkenar (yazıyla eklenen ifade), alacağın değersiz hale geldiğinin göstergesi olamaz. Zira, icrai takibat yapılmakla birlikte alacağın haricen tahsili de mümkün bulunmaktadır.
Diğer taraftan aciz vesikası, alacağını tamamen alamamış olan alacaklıya, ödenmeyen alacak miktarı için verilen bir belgedir. Bu belgenin verilmesi ile alacaklının alacağı son bulmaz, hatta alacaklının durumu kısmen kuvvetlendirilmiş olur. Örneğin alacağın zamanaşımı süresi belgenin düzenlenmesinden itibaren yirmi yıl olur ve artık borçlu borcunun olmadığını iddia edemez. Başka bir deyişle aciz belgesi İcra İflas Kanununun 68 inci maddesi anlamında borç ikrarını içeren bir belge olup, alacağın değersiz olduğuna ilişkin bir vesika değildir.
Netice itibariyle; aciz vesikası, takip alacaklısı mükellef şirketin inisiyatifi dairesinde kalan derkenar, takibin akamete uğradığına ilişkin belge ile alacağın tahsil kabiliyetinin bulunmadığına dair şirket avukatı tarafından verilen görüş yazısının Vergi Usul Kanununun 322 nci maddesi anlamında alacağın tahsil kabiliyetinin olmadığına dair kanaat verici belge olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, anılan belgelerle tevsik edilmiş alacağın da değersiz alacak olarak nitelendirilmesine imkan bulunmamaktadır.
Öte yandan, bir alacak hakkının belli bir süre içinde kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinin yitirilmesi ya da yasada öngörülen sürenin geçmesi ile bir hakkın dava yoluyla elde edilebilme olanağının zayıflaması biçiminde tanımlanabilen zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı, borcu eksik borç haline getirmektedir. Yani borç devam etmekte ancak talep edilemeyen bir alacak haline gelmektedir.
Borçlar Kanununun 133 üncü madde hükmü gereğince, zamanaşımı süreleri kanunda sayılan bazı hallerde her işlem ile kesilir, süre kesilme tarihinden itibaren ilk baştan tekrar başlar. Buna göre borçlu borcu ikrar ederse, faiz mahsuba sayılmak üzere ödeme, rehin veya kefil verirse, yahut alacaklı mahkemeye dava açarsa veya icraya verirse, mahkeme ve icra dairesinin her usulü işleminde bu süre kesilir, tekrar baştan başlar. Bu durumda alacağın zamanaşımına uğraması ancak alacaklının borçluyu ısrarla takip etmemesi neticesinde mümkün olabilecektir. Bu nedenle ısrarla takip edilmeyen alacakların zamanaşımına uğraması halinde bunların değersiz alacak olarak kaydı mümkün değildir.
Ayrıca, her olayın kendine has durumunun bulunması dolayısıyla standart bir tutar belirlenmesinin mümkün olmaması ve alacaklı borçlu ilişkisinde borç tahsil edilmesine rağmen tahsil edilmemiş gibi gösterilme ihtimali bulunması nedeniyle muvazaalı işlemlere yol açılabileceğinden, belirli miktarı aşmayan alacakların herhangi bir belge aranmaksızın değersiz alacak olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.”
Özetle idare söz konusu alacak (takip masraflarından küçük alacaklar) tutarının değersiz alacak olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı görüşünde olup, bu görüşünü aşağıdaki şekilde gerekçelendirmiştir:
- Küçük/takibe değmeyecek alacaklara ilişkin olarak standart bir tutarın belirlenememesi,
- Açıktan/kayıt dışı tahsilat yapılması ve söz konusu tutarların beyan dışı bırakılma riskidir.
İdarece; sadece kazai bir hükme veya kanaat verici bir belgeye bağlanamayan alacakların karşılık ayırmadan gider yazılabileceği anlaşılmaktadır.
2-GÖRÜŞÜMÜZ:
idarenin konuya yaklaşımından farklıdır. Cevap yazısında yer alan gerekçelerle ilgili olarak aşağıdaki hususların ayrıca değerlendirilmesi idarenin uygulamaya dönük çekincelerini/belirsizliklerini bizce ortadan kaldırabilecek niteliktedir.
1.Cevap yazısında küçük takibe değmeyecek alacaklara ilişkin standart bir tutarın belirlenmesinin mümkün olmadığı (her olayın kendine özgü koşullarının bulunduğu) belirtilmiştir.
Bizce kamunun bu nitelikte (belirli bir tutarın altında/takibe değmeyecek) olan alacaklarıyla ilgili başvurduğu yöntemlerin/düzenlemelerin dikkate alınması standart/azami bir tutarın belirlenmesinde yol gösterici nitelikte olabilecektir.
Keza devlet küçük, takibe konu edilmesi daha masraflı olan alacaklarını terkin edebilmektedir. Bu hususla ilgili olarak 6183 sayılı Amme Alacakların Tahsili Hakkında Kanunu’nun Tahsil İmkansızlığı Sebebiyle Terkin başlıklı 106.maddesi şu şekildedir;
“Yapılacak takip sonunda tahsili imkânsız veya tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla bulunduğu anlaşılan ve 213 sayılı Kanun kapsamına giren amme alacaklarında 10 Türk Lirasına (10 Türk Lirası dahil), diğer amme alacaklarında 20 Türk Lirasına (20 Türk Lirası dahil) kadar amme alacakları amme idarelerince terkin yetkisini haiz olanlar tarafından tahsil zamanaşımı süresi beklenilmeksizin terkin olunabilir. Bakanlar Kurulu, bu tutarları topluca veya ayrı ayrı on katına kadar artırmaya yetkilidir
Maliye ve Gümrük Bakanı, yukarıdaki fıkra hükmüne göre terkin edilecek amme alacağının miktarını belirlemeye yetkilidir.
Terkin selahiyetini haiz olanlar bu selahiyetlerin tamamını veya bir kısmını mahalli makamlara bırakabilirler.”
Yukarıdaki hükümden de anlaşılacağı üzere; devlet, bir alacağına ilişkin takip masraflarının tahsil edilecek olan tutardan fazla olmasının muhtemel olması durumunda söz konusu alacağını (madde metininde yer alan azami tutarlar dahilinde) terkin edebilmektedir.
Yine benzer şekilde Vergi Usul Kanunu’nun Tahakkuktan Vazgeçme başlıklı mükerrer 115.maddesinde;
“İkmalen, re'sen veya idarece tarh edilen vergi ve bunlara ilişkin cezaların toplam miktarı 20,00 TL’yi aşmaması ve tahakkukları için yapılacak giderlerin bu miktardan fazla olacağının tespiti halinde, Maliye ve Gümrük Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar dahilinde tahakkuklarından vazgeçilebilir”
hükmü yer almakta olup, bu hüküm de devletin belirli tutarın altındaki alacakları takip etmeyerek tahsilinden vazgeçtiğini göstermektedir.
Yukarıda yer alan düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; devlet, takip masrafları tahsil edilecek tutarlardan fazla olan alacaklarını, düzenlemede yer alan azami tutarlar dahilinde terkin edebilmektedir. Bu durum cevap yazısında yer alan standart tutarın belirlenememesi hususuna açıklık getirilebileceği gibi, emsal uygulama olarak dikkate alınarak alacak bedellerinin değersiz alacak olarak sınıflandırılmasına dayanak teşkil edebilecektir. Ayrıca yasal düzenlemelerde yer alan azami tutarlar 10-20 TL arasıdır.
2.Cevap yazısında yer alan ikinci husus bizce idarenin tespitine dayalı olduğundan ayrıca açıklanması/gerekçelendirilmesine gerek bulunmamaktadır.